CNS'nin resmi açıklamasına göre, çevrimiçi platformlar üzerinden edinilen ya da kimliği belirsiz doktorlar tarafından verilen tüm sağlık raporları kesinlikle reddedilecek. Bu gibi durumlarda, çalışanın yalnızca tazminat talebi reddedilmekle kalmayacak, aynı zamanda işvereni de bu ihlal hakkında bilgilendirilecek.
CNS, sahte sağlık raporlarının iş yasalarını ihlal ettiğini ve ağır para cezaları ile hukuki işlemle sonuçlanabileceğini vurguladı. Bu belgeler hukuken geçersiz sayılmakta ve kullanıldığı tespit edilen kişiler aşağıdaki şekilde cezalandırılacaktır:
Üç güne kadar olan raporlar için: 200 €
Üç günden uzun raporlar için: 500 €
Tekrar eden ihlallerde: Süreye bakılmaksızın 750 €
CNS, sahte sağlık raporları düzenlediği iddia edilen bazı tanınmayan doktorların isimlerini de kamuoyuyla paylaştı. Bu isimler şunlardır:
Umar Masroor
Samueel Zubair
Haresh Kumar
Ahmad Abdullah
Sahar Rezgani
Imen Missaoui
Harbel Lakhder
CNS, çalışanlara yalnızca tanınmış ve sertifikalı doktorlara danışmalarını ve yasa dışı çevrimiçi hizmetlerden kaçınmalarını tavsiye etti. Kurum, bu tür uygulamaların bireyin istihdam durumu ve mesleki itibarı üzerinde uzun vadeli olumsuz etkiler yaratabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Bu uyarı, Lüksemburg’un sağlık sistemi içinde şeffaflık ve dürüstlüğü sağlamaya yönelik CNS'nin devam eden çabalarının bir parçasını oluşturmaktadır. Kurum, çalışanları yasalara uymaya ve yasal duruşlarını veya iş güvencelerini tehlikeye atabilecek eylemlerden kaçınmaya çağırıyor.
13-19 Ocak tarihleri arasında, laboratuvarlarda kaydedilen grip vakalarının sayısı bir önceki haftadaki 1.377’den 1.626’ya yükseldi. Bu keskin artış, ülkede yeni bir grip dalgasının yayılmakta olduğunu gösteriyor.
Son verilere göre, bildirilen vakaların %74’ü Influenza A tipi, %26’sı ise B tipi olarak sınıflandırıldı. A tipi vakalar arasında ise A(H1)pdm9 alt türü %43,2’lik bir oranla, A(H3) alt türü ise %56,8’lik bir oranla tespit edildi.
Sağlık Bakanlığı, salgının özellikle okul çağındaki çocukları ciddi şekilde etkilediğini belirtti. Bu durum, eğitim ortamlarında hem öğrencilerin genel sağlığı hem de eğitim süreci üzerinde olası etkiler konusunda endişe yaratıyor.
Grip vakalarındaki artışa rağmen, COVID-19 ve Solunum Sinsityal Virüsü (RSV) vakalarında düşüş gözlemlendi. COVID-19 pozitif vaka sayısı aynı dönemde %23 azalarak 94’ten 72’ye düştü.
COVID-19 vakalarındaki düşüşe rağmen, Sağlık Bakanlığı halkı sağlık protokollerine uymaya ve grip salgınını kontrol altına almak için aşı olmaya öncelik vermeye çağırıyor. Bu önlemlerin, sağlık tesisleri üzerindeki yükü azaltmada önemli bir rol oynayacağı ifade edildi.
Sağlık yetkilileri, önleyici tedbirler alınmadığı takdirde grip vakalarındaki artışın önümüzdeki haftalarda devam edebileceği konusunda uyarıda bulundu. Grip sezonunun yoğunlaştığı bu dönemde, Bakanlık halk sağlığı üzerindeki etkileri azaltmak için dikkatli ve zamanında müdahale edilmesinin önemini vurguladı.
ALVA’nın raporuna göre, ele geçirilen ürünlerin büyük bir kısmında kökenlerini doğrulamak için gereken etiketleme veya belgelendirme bulunmuyordu. Bu ürünler arasında mağazalarda fatura veya taşıma belgeleri olmadan satılan et ve balıklar yer alıyordu. ALVA uzmanları, belgelerin eksik olmasının gıda güvenliği risklerini ciddi şekilde artırdığı konusunda uyarıda bulundu.
Denetimler sırasında bir mağaza, ciddi hijyen sorunları nedeniyle geçici olarak kapatıldı. ALVA, mağazaların yalnızca ciddi durumlarda kapatıldığını, örneğin birkaç tarihi geçmiş ürün gibi küçük ihlallerin bu tür bir önlem için yeterli olmadığını belirtti. Sorunlarını gideren ve ardından yapılan denetimden geçen mağazanın tekrar açılmasına izin verildi.
ALVA, Lüksemburg genelinde gıda güvenliğini sağlamak amacıyla günlük denetimler gerçekleştirmektedir. Yıllık olarak, perakende mağazalar, gıda satıcıları ve restoranlar gibi çeşitli sektörlerde 1.500’den fazla denetim yapılmaktadır. Bu denetimlerin amacı, halk sağlığını korumak için ihlalleri tespit etmek ve gerekli müdahaleleri gerçekleştirmektir.
Son yıllarda, helal etin kökeninin belirsiz olması veya hijyen standartlarına uymaması, gıda sektöründe önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu tür ürünler, genellikle uygun etiketleme, satın alma faturası veya üretim ve dağıtım sürecine ilişkin belgeler olmadan satılmaktadır. Özellikle küçük ve bağımsız mağazalarda sıkça rastlanan bu durum, yetkililerin denetimlerini zorlaştırmaktadır. ALVA, helal et de dahil olmak üzere tüm gıda ürünlerinde hijyen standartlarına uyulmasının ve şeffaflığın sağlanmasının tüketici güvenliği için elzem olduğunu vurgulamaktadır.
ALVA, vatandaşları şüpheli gıda ürünleri veya hijyen standartlarına uymayan durumları resmi web sitesi üzerinden bildirmeye teşvik etmektedir:
https://securite-alimentaire.public.lu/fr/support/doleances.html
Yapılan tüm şikayetler titizlikle incelenecek ve gıda güvenliği standartlarını korumak için gerekli adımlar atılacaktır. Bu girişim, halk sağlığını koruma ve gıda güvenliği düzenlemelerine uyumu sağlama konusundaki kararlılığı yansıtmaktadır.
Yeşiller Partisi milletvekilinin sunduğu teklif, özellikle çocuklar gibi savunmasız mültecilerin ONA tesislerinden sınır dışı edilmesinin askıya alınmasını hedefliyordu. Ancak, günün son gündem maddesi olarak tartışılan bu teklif, İçişleri Bakanı ve Aile ve Entegrasyon Bakanı’nın toplantıya katılmaması nedeniyle eksik bir bağlamda değerlendirildi.
Tartışma sırasında Korsan Partisi (Piraten) milletvekili, “Kış ortasında bir anne ve çocuğu barınaktan çıkarıldı mı? Evet mi, hayır mı?” şeklinde doğrudan bir soru sordu. Ancak, sorumlu bakanların yokluğu nedeniyle bu soru yanıtsız kaldı ve hükümetin böyle durumlarla nasıl başa çıktığına dair endişeler açıkta kaldı.
Demokrat Parti (DP) milletvekili, kabul merkezlerindeki kapasite sınırlamalarına dikkat çekerek, “Bakan, belediyelerden destek talep etmek için defalarca ülkenin dört bir yanını dolaştı, ancak net bir yanıt alamadı,” dedi.
Buna karşılık Sol Parti (déi Lénk) milletvekili, belediyelere yönelik eleştiride bulunarak, “Birçok belediyede iktidarda olan partiler, burada bulunan partilerle aynı. Neden kendi temsilcilerinizle bu konuda konuşmuyorsunuz?” şeklinde bir yanıt verdi.
Farklı partilerden milletvekilleri, hükümetin mülteci politikalarını eleştirdi. Sosyalist İşçi Partisi’nden (LSAP) bir milletvekili, politikaları “insanlık ve zekadan yoksun” olarak nitelendirerek, “Dil öğrenmeye çalışan, çocukları okullarımızda eğitim gören ve iş sahibi olan mültecilerimiz var. Ancak bu insanların yasal olarak ikamet etmesini sağlayacak bir yol bulamıyoruz,” dedi.
Bir diğer milletvekili, hükümetin iltica başvurularının işlenme süresini iyileştirme çabalarına rağmen, her vakanın bireysel olarak ve özenle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Teklif, 39’a karşı 21 oyla reddedildi. Bu sonuç, savunmasız mültecilerin ONA tesislerinden sınır dışı edilmesinin mevcut çerçevede devam edeceğini ortaya koyuyor. Parlamento çoğunluğunun, sınır dışı politikalarının sürdürülmesinden yana olduğunu gösteren bu karar, savunmasız bireyler üzerindeki etkilerle ilgili endişelere rağmen alındı.
Yeni bir teklif veya politika geliştirilip kabul edilene kadar, sınır dışı işlemleri mevcut yasa ve kararlara göre devam edecek. Oylama, Lüksemburg Parlamentosu’ndaki insani endişelerle mültecilerin yönetimine dair pratik zorluklar arasında devam eden bölünmeleri gözler önüne seriyor.
Donven, Hariko, Oppent Haus ve sosyal restoran Chiche gibi girişimlerde mültecilere destek sağlamak amacıyla 10 yılı aşkın süredir aktif olarak çalıştı. İstifa mektubunda, hükümetin mültecilere yönelik yaklaşımında endişe verici değişiklikler olduğunu belirten Donven, küçük çocuklarıyla birlikte olan annelerin kabul merkezlerinden çıkarıldığını ve sokakta bırakıldığını dile getirdi. Donven, “Bu tür durumlar eskiden nadirdi, ancak artık yüzlerce insan barınaksız kalıyor,” ifadelerini kullandı.
Donven’in istifası, mültecilerin durumu üzerine dikkat çekerken, sosyal medyada karışık tepkiler aldı. Pek çok kullanıcı, Lüksemburg’un sınır dışı politikalarını destekleyerek bu politikaların yasa dışı göçle mücadelede önemli olduğunu savundu. Bazı kullanıcılar, Donven’in sosyal medya gönderilerine karşıt görüş belirttiklerini ancak yorumlarının silindiğini iddia etti. Öte yandan, bazı mülteciler ise Donven’in sunduğu hizmetlerden memnun olmadıklarını ve istifasını “bir halkla ilişkiler çalışması” olarak değerlendirdiklerini belirtti.
Donven’in eleştirilerine yanıt veren Aile Bakanı Max Hahn, kimsenin sokakta bırakılmadığını vurguladı. Hahn, sınır dışı edilme kararı kesinleşen kişilerin “Dönüş Evleri”ne transfer edildiğini ve burada gönüllü geri dönüş için hazırlandıklarını, ayrıca mali destek aldıklarını ifade etti. Bununla birlikte, Ulusal Kabul Ofisi (ONA) tesislerinin sınırlı kapasiteye sahip olduğunu ve sınır dışı edilmeyi bekleyen kişiler nedeniyle yeni başvuruların karşılanamadığını kabul etti.
Donven, mültecilerin sınır dışı kararı alındıktan sonra kabul merkezlerinden ayrılmaları için verilen beş günlük sürenin “gerçekçi olmadığını” belirtti. Lüksemburg gibi bir ülkede bu kadar kısa sürede konut bulmanın neredeyse imkansız olduğuna dikkat çeken Donven, bu politikanın sivil toplum kuruluşları üzerinde ek bir yük oluşturduğunu savundu.
Donven, yalnızca ONA politikalarını değil, aynı zamanda Göç Bakanlığı’nı da eleştirdi. Aile birleşimi ve oturum izni gibi mülteci başvurularının işlenmesinde yaşanan gecikmelerin ciddi bir sorun olduğunu belirtti. Donven, pek çok mültecinin çalışmasına veya eğitim görmesine rağmen, belirsizlik içinde bırakıldığını ve bu durumun hayal kırıklığına yol açtığını ifade etti.
Donven’in istifası kamuoyunda geniş yankı bulurken, İçişleri Bakanı Léon Gloden konuya ilişkin yorum yapmayı reddetti. Bu durum, tartışmaların daha da alevlenmesine neden oldu.
Marianne Donven’in istifası ve Lüksemburg’un mülteci politikalarına yönelik sert eleştirileri, ülkedeki mülteci krizine dair yeni bir tartışma başlattı. Sosyal medyadaki karışık tepkiler ve Donven’in performansına dair memnuniyetsizlik iddiaları, durumu daha karmaşık hale getiriyor. Hükümet, bu eleştirilere daha şeffaf bir şekilde yanıt vererek kamuoyunun güvenini yeniden kazanma baskısı altında.
Gözaltı işlemi, Strassen bölgesindeki Route d'Arlon üzerinde sabah saat 11 civarında gerçekleşti. Polis, şüpheli bir kimlik kartıyla cep telefonu sözleşmesi imzalamaya çalışan bir kişi hakkında ihbar aldı. Olay yerine ulaşan ekipler, kimlik kartını inceleyerek sahte olduğunu tespit etti.
İlk tespitin ardından, polis şüpheliyi aradı ve yedi ek sahte kimlik kartı daha buldu. Bu kartların tamamının Fransız kimlikleri gibi göründüğü belirtildi. Şüpheli, polis tarafından sorgulanırken kaçmaya çalıştı ancak kısa bir kovalamacanın ardından yakalandı.
Savcılık talimatıyla şüpheli, Sanem'deki geçici bir gözaltı merkezine sevk edildi. Polis, sahte kimliklerin kaynağını tespit etmek ve kullanım amaçlarını ortaya çıkarmak için soruşturma başlattı.
Lüksemburg yetkilileri, sahte belgelerin kullanımındaki artışa dikkat çekerek, vatandaşları şüpheli faaliyetleri bildirme konusunda iş birliğine davet etti.
Bu olay, güvenlik güçlerinin belge sahtekarlığıyla mücadele ve resmi kimlik sistemlerinin bütünlüğünü koruma konusundaki kararlılığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Belediyenin açıklamasına göre, dolandırıcılar, bazı park ödeme terminallerine sahte QR kod içeren çıkartmalar yapıştırarak kullanıcıları kötü amaçlı web sitelerine yönlendiriyor. “Tara ve Öde” etiketiyle sunulan bu sahte QR kodlar, kullanıcıları resmi Indigo Neo platformuna benzer şekilde tasarlanmış sahte bir siteye yönlendiriyor. Bu sitede, kullanıcıların kişisel bilgilerini girmeleri isteniyor ve bu da kimlik bilgilerinin çalınması riskini artırıyor.
Lüksemburg Belediyesi, bu yetkisiz çıkartmaların belediye ekipleri tarafından hızla kaldırılacağını ve yalnızca resmi Indigo Neo uygulaması üzerinden park ücretlerinin ödenmesi gerektiğini vurguladı. Resmi uygulama, cep telefonuna indirilmeli ve kullanıcı hesabı oluşturularak kullanılmalıdır.
Belediye ayrıca, tüm park terminallerinin Indigo Neo tarafından onaylanmış resmi bilgi etiketleriyle donatıldığını ve güvenli ödeme talimatlarının açık bir şekilde sunulduğunu belirtti. Terminallerde önerilen diğer alternatif ödeme yöntemlerinin yasal olmadığı konusunda uyardı.
Belediye, bu dolandırıcılık girişimlerini soruşturmak üzere polise resmi bir şikayette bulunduğunu açıkladı. Vatandaşlardan benzer olaylarla karşılaştıklarında yetkililere bilgi vermeleri istendi.
Bu uyarı, dolandırıcılık girişimlerine karşı dikkatli olmanın önemini bir kez daha hatırlatarak tüm işlemlerin yalnızca yetkili kanallar üzerinden güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
L’essentiel gazetesine verdiği bir röportajda Frieden, Trump’ın ikinci dönemine erken bir değerlendirme yapmaktan kaçınarak, “Her başkan, görevine başladığında bazen tartışmalı olan kararlar alır. Bu, yeni bir şey değil. Trump, Amerikan halkının çoğunluğu tarafından seçildi ve gelişmeleri görmek için beklememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Elon Musk’ın, özellikle Almanya gibi ülkelerin iç işlerine yönelik açıklamaları ve müdahaleleriyle ilgili olarak Frieden, “Bay Musk etrafındaki abartı gereksiz. Sonuçta o sadece bir vatandaş, zengin olabilir ama nihayetinde bir vatandaş. Dikkatimi Amerika Birleşik Devletleri ve Çin ile ilgili politikalara vermeyi tercih ederim, bireylerin tartışmalı stilleri benim için çok da önemli değil” dedi.
Frieden, Avrupa’nın kendi politikalarını oluşturması ve gerektiğinde çıkarlarını savunması gerektiğinin altını çizerek, “Yapay zeka gibi alanlarda ABD’nin bizi geride bırakmasına veya daha cazip hale gelmesine izin veremeyiz” dedi.
Başbakan ayrıca, güçlü transatlantik ilişkilerin önemine değinerek, “ABD’ye derin bir hayranlık duyuyorum. Eğitimin bir kısmını orada aldım ve bu ülke fırsatlarla dolu” diye ekledi.
Son dönemdeki siyasi ve ekonomik çalkantılar karşısında Frieden, uluslararası iş birliğinin önemine dikkat çeken sakin ama kararlı bir duruş sergiliyor. Avrupa’nın özerkliğini savunmanın gerekliliğini vurgulayan Başbakan’ın açıklamaları, Avrupa’nın giderek karmaşıklaşan küresel sahnede kilit bir oyuncu olarak kalma kararlılığını ortaya koyuyor.