Baerbock, Almanya devlet televizyonuna verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: "Dün gece, uluslararası sistemin temelini sarsan yeni bir döneme girdiğimizin farkına vardık. Hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzene sahip çağdaş bir toplum mu olacağız, yoksa gücün hukuktan üstün tutulduğu bir kaosa doğru mu ilerleyeceğiz?"
Volodimir Zelenskiy, ABD ile ilişkileri güçlendirmek ve ek mali yardım almak amacıyla Washington'a yaptığı ziyaret sırasında, Beyaz Saray'da Donald Trump ile gerilimli bir görüşme gerçekleştirdi. Oval Ofis'te yaşanan gerginlik, Ukrayna liderinin ABD'den erken ayrılmasına neden oldu ve beklenen ekonomik anlaşma imzalanamadı.
Rusya, bu durumu Kiev için "büyük bir diplomatik yenilgi" olarak yorumladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova, "Zelenskiy, sıfır diplomatik stratejiye sahip olduğunu kanıtladı ve savaşı devam ettirmekten başka bir çözüm düşünmüyor," dedi.
Kremlin, Ukrayna'daki hedeflerinden vazgeçmeyeceğini belirterek, "ilhak edilen bölgelerin kontrol altına alınması ve Ukrayna'nın askerden arındırılması" stratejisinin değişmediğini vurguladı.
Bu gelişmelerin ardından, Londra'da Avrupa güvenliği konulu bir zirve düzenlendi. Avrupa liderleri, Zelenskiy'ye olan desteklerini bir kez daha teyit etti.
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Zelenskiy ile telefon görüşmesi yaparak, "Birleşik Krallık, Ukrayna'nın yanında olmaya devam edecektir," dedi.
Zirvede ayrıca, Avrupa'nın Rusya'ya ekonomik baskıyı artırma ve Ukrayna'ya askeri yardım konusunda birlik içinde hareket etmesi gerekliliği vurgulandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa'nın bağımsız bir nükleer caydırıcı güce ihtiyacı olduğunu belirtti ve Almanya Başbakanı Friedrich Merz, "Fransa ve Birleşik Krallık'ın nükleer kapasitelerinin Avrupa güvenliği için kullanılması gündeme gelmelidir," dedi.
Amerikan basınına göre, Trump ve Zelenskiy arasındaki görüşme beklenenden çok daha sert geçti. Trump, "Ya barışı kabul edersiniz ya da ABD desteğini kaybedersiniz," diyerek Ukrayna liderine sert bir mesaj verdi.
Zelenskiy ise bu sözlere, "Siz Ukrayna'ya gelip burada neler olduğuna şahit oldunuz mu?" diye yanıt verdi. Trump, bu cevaba öfkelenerek, Zelenskiy'nin Beyaz Saray'dan ayrılmasını istedi ve planlanan basın toplantısını iptal etti.
Kremlin, bu gelişmeleri "Ukrayna'nın uluslararası destekte yalnızlaştığının bir kanıtı" olarak yorumladı. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, "Zelenskiy sonunda Oval Ofis'te haddini bildiren bir lidere denk geldi," dedi.
Washington'daki kriz sonrası Zelenskiy, Avrupa liderleriyle temaslarını hızlandırdı. Polonya Başbakanı Donald Tusk, sosyal medya hesabından "Ukraynalı dostlarımız, yalnız değilsiniz," mesajını paylaştı.
Ayrıca, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, "İsveç, Ukrayna'nın yanında olmaya devam edecek. Yaşasın Ukrayna!" ifadelerini kullandı.
Fransa Başbakanı François Bayrou ise, "Zelenskiy, Avrupa'nın onurunu korumak için direnmeye devam ediyor. Sıra bize geldi: Biz dünyada ne gibi bir rol oynamak istiyoruz?" diye sordu.
Tüm bu gelişmeler, Avrupa Birliği'nin Ukrayna'yı destekleme konusundaki kararlılığının devam edeceğini gösteriyor. Avrupa liderleri, Ukrayna'ya verilen askeri ve ekonomik desteğin süreceğini vurgularken, Washington ile olan çatışmanın uzun vadeli etkileri merak konusu olmaya devam ediyor.
Donald Trump ve Volodimir Zelenskiy arasında Beyaz Saray’da gerçekleşen görüşme, beklendiği gibi dostane bir atmosferde geçmedi. Oval Ofis'teki toplantının kısa sürede tartışmalı bir yüzleşmeye dönüşmesi, Zelenskiy'nin ABD'den beklediği desteği alıp alamayacağı konusunda soru işaretleri yarattı.
Toplantının ardından Zelenskiy'nin planladığı ABD ziyareti erken sona erdi ve Ukrayna lideri Washington'dan eli boş döndü. Zelenskiy, ABD ile yeni bir maden ihracat anlaşması yapmak istiyordu, ancak görüşme beklenen sonuçları vermedi.
Rusya, bu gelişmeyi "Kiev rejiminin başarısızlığı" olarak yorumladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova, Zelenskiy'nin "sorumluluktan kaçtığını ve savaşı sürdürmek istediğini" ileri sürerek Ukrayna'ya yönelik sert eleştirilerde bulundu.
Washington'daki gerginliğin ardından Avrupa liderleri, Zelenskiy'ye olan desteklerini açık bir şekilde dile getirdi. Londra'da bir araya gelen AB liderleri, Ukrayna'nın yanında olduklarını bir kez daha teyit etti.
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Zelenskiy ile telefon görüşmesi yaparak "Birleşik Krallık’ın Ukrayna'ya olan desteğinin sarsılmaz olduğunu" belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Avrupa'nın nükleer caydırıcı bir politika geliştirmesi gerektirdiğini savunarak, Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in "Avrupa'nın Fransa ve Birleşik Krallık'ın nükleer gücünü kendi güvenliği için kullanma seçeneğini gözden geçirmesi gerektirdiği" yönündeki çağrısını destekledi.
Lüksemburg Başbakanı Luc Frieden, AB'nin Ukrayna konusundaki sözcülüğünü yapacak ortak bir temsilcinin belirlenmesini teklif etti.
Frieden, "Bu kriz, Avrupa'nın ortak bir söz sahibi olması gerektiğini gösteriyor. AB, Ukrayna ile ilgili kararları daha etkili almak için tek bir diplomatik temsilci atamalıdır," dedi. Bu fikir, özellikle Brüksel'deki diplomatik çevrelerde destek görürken, bazi ülkeler arasında fikir ayrılıklarına da neden oldu.
Rusya tarafından yapılan açıklamalar ise bu gerginliğin kendileri için olumlu olduğu yönündeydi. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitri Medvedev, "Zelenskiy, Oval Ofis'te gereken dersi aldı," diyerek Ukrayna liderinin Washington'daki görüşmeden eli boş döndüğünü vurguladı.
Lüksemburg Başbakanı Luc Frieden, AB Konseyi’nin olağanüstü toplantısına katılacaklarını ve Ukrayna'ya yönelik mali ve askeri yardımların süreceğini açıkladı.
Frieden, "Lüksemburg, Ukrayna'ya siyasi, ekonomik ve insani yardım sunmaya devam edecektir," dedi.
Bu açıklama, Trump'ın Zelenskiy'ye yönelik “Rusya ile anlaş, yoksa ABD'nin desteğini kaybedersin” çağırısına karşı Avrupa'nın bağımsız bir tutum izleyeceğini gösteriyor.
ABD ve Ukrayna arasındaki gerilim devam ederken, Avrupa'nın ne kadar birlik olabileceği ve Lüksemburg gibi ülkelerin liderliğini ne kadar sürdürebileceği kritik bir soru olarak ortada duruyor. Avrupa, önümüzdeki haftalarda Ukrayna'ya yönelik politikasını daha da netleştirecek. Ancak bir gerçek değişmedi: Lüksemburg ve AB, Ukrayna'nın yanında olmaya devam edecek.
Lüksemburg Parlamentosu (Chambre des députés), 2024'ten bu yana emeklilik reformları üzerine tartışmaları sürdürüyor. Mart ayının ortasında, milletvekillerinin reformların geleceğini belirlemek üzere yeni bir istişare toplantısı yapması bekleniyor.
Sendikalar ve Çalışanlar Odası (Chambre des salariés), mevcut rezervlerin sistemin uzun vadeli sürdürülebilirliği için yeterli olduğu görüşündeyken, Genel Sosyal Güvenlik Müefettişliği (IGSS - Inspection générale de la sécurité sociale) tarafından yayımlanan son rapor, tersi bir tablo çiziyor. Rapora göre, şu anda 27 milyar euro civarında olan emeklilik fonu rezervleri, beklenenden çok daha önce tükenebilir.
Bu tespit, reform ihtiyacını kaçınılmaz hale getirirken, en önemli tartışma noktalarından biri de hangi adımların atılması gerektiği oldu. Önerilen çözüm yolları arasında emeklilik yaşının yükseltimesi ya da maaşların düzenlenmesi gibi radikal değişiklikler bulunuyor.
Lüksemburg Sosyal Güvenlik Kurumu (Sécurité sociale) tarafından yayımlanan verilere göre, 2023 Aralık ayında emeklilere ödenen ortalama maaş 2.398,30 euro oldu. Bu rakam, yaşlılık maaşı, erken emeklilik, maluliyet aylığı ve dul-yetim aylıklarını da kapsıyor.
Ancak emeklilerin aldıkları maaşlar, çalışma geçmişlerine ve kariyerlerini hangi ülkelerde sürdürdüklerine göre farklılık gösteriyor:
Tüm meslek hayatını Lüksemburg’da geçirenler, 2022 yılında ortalama 3.569,99 euro maaş aldı. Erkek emekliler ortalama 4.500 euro kazanırken, kadın emekliler 3.000 euro’nun altında kaldı.
Lüksemburg ve başka ülkelerde çalışmış sınır ötesi emekliler (frontaliers), Lüksemburg’dan ortalama 1.614,50 euro maaş aldı. Ancak bu kişiler, diğer ülkelerden de ek maaş alabildikleri için toplam gelirleri bu rakamdan daha yüksek olabilir.
Lüksemburg hükümeti henüz kesin bir reform paketi açıklamış değil. Yetkililer, Mart ayındaki parlamento toplantısında, farklı siyasi partilerin ve ilgili tarafların görüşlerini dinledikten sonra nihai kararlarını verecek.
Bazı milletvekilleri, radikal değişiklikler gerektiğini savunurken, bazıları mevcut kaynakların daha verimli kullanılmasının yeterli olacağını belirtiyor. Ancak emeklilik fonlarının sürdürülebilirliğini garanti altına almak için köklü bir reformun kaçınılmaz olduğu konusunda genel bir mutabakat var.
Peki, Lüksemburg hükümeti nasıl bir yol izleyecek? Emeklilik sisteminde kapsamlı bir reform mu yapılacak yoksa ufak ayarlamalarla yetinilecek mi? Bu soruların yanıtı, önümüzdeki haftalarda alınacak kararlarla netlik kazanacak.
Yeni tramvay hattı, Lüksemburg’un finans ve iş merkezi olarak öne çıkan Kirşberg’i (Kirchberg) doğrudan Findel Havalimanı’na bağlayarak, ulaşımı daha verimli ve pratik hale getiriyor. Bu proje, ülkenin sürdürülebilir ulaşım politikalarının bir parçası olarak hayata geçirilirken, özel araç kullanımını azaltmayı ve toplu taşımayı teşvik etmeyi amaçlıyor.
Hattın tamamlanmasıyla birlikte, havaalanına gitmek isteyen yolcular artık otobüs aktarması yapmadan, doğrudan tramvayla terminale ulaşabilecekler. Bu gelişme, özellikle sık seyahat eden iş insanları, turistler ve havaalanı çalışanları için büyük bir avantaj sağlayacak.
Yeni hat, ulaşımı daha da kolaylaştıracak iki önemli durak içeriyor:
Senningerberg, Héienhaf İstasyonu: Lüksemburg’un Trier yolu üzerinde bulunan bu durak, P+R otoparkına (Park and Ride) bağlanarak özel araçlarıyla gelen yolculara park imkânı sunuyor. Bu sayede, sürücüler araçlarını buraya bırakıp havaalanına tramvayla rahatça ulaşabilecekler.
Findel-Luxembourg Airport İstasyonu: Bu durak doğrudan havaalanının ana girişine entegre edilerek yolcuların terminale kolay erişimini sağlıyor. Böylece bagaj taşıma zahmeti en aza indiriliyor ve havalimanına ulaşım süresi kısaltılıyor.
Her iki durak da Lüksemburg’un farklı bölgelerinden gelen otobüs hatlarıyla bağlantılı olacak şekilde planlandı. Böylece tramvay, yalnızca şehir içinden değil, ülkenin farklı noktalarından da yolcu taşıyan önemli bir ulaşım aracı haline gelecek.
Lüksemburg Ulaştırma Bakanlığı (Ministère de la Mobilité) yaptığı açıklamada, bu yeni hattın yalnızca bir başlangıç olduğunu belirtti. Senningerberg, Héienhaf istasyonunun, gelecekte daha fazla otobüs hattını kapsayacak büyük bir ulaşım merkezine dönüştürülmesi planlanıyor. Böylece, Almanya’dan gelen yolcular ve ülkenin doğusundaki bölgelerden seyahat edenler için havaalanı bağlantısı daha da güçlenecek.
Bu gelişme, Lüksemburg’un toplu taşımada Avrupa’nın en ileri ülkelerinden biri olma hedefi doğrultusunda önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ülke, tamamen ücretsiz toplu taşıma sistemiyle zaten dünya çapında bir ilke imza atmış durumda. Yeni hat, bu vizyonu daha da ileriye taşıyor.
Lüksemburg, 2020 yılından bu yana tüm toplu taşıma sistemini ücretsiz hale getirerek dünya genelinde bir örnek teşkil ediyor. Bu yeni tramvay hattıyla birlikte, havaalanına ulaşım da ücretsiz toplu taşıma ağına entegre edilmiş oldu. Bu durum, özellikle havaalanı çalışanları, turistler ve sık seyahat eden yolcular için büyük bir maliyet avantajı sağlıyor.
Bugünden itibaren, Findel Havalimanı’na ulaşım artık sadece daha kolay ve hızlı değil, aynı zamanda tamamen ücretsiz. Bu yenilik, Lüksemburg’un sürdürülebilir ulaşım politikalarına bağlılığını bir kez daha kanıtlıyor. Yolcular, artık taksi veya özel araç yerine, çevre dostu ve ekonomik bir seçenek olarak tramvayı tercih edebilecekler.
Lüksemburg hükümeti, bu projeyle birlikte hem trafik yoğunluğunu azaltmayı hem de karbon emisyonlarını düşürmeyi hedefliyor. Bu bağlamda, yeni tramvay hattı ülkenin çevreci ulaşım stratejisinin önemli bir parçası olarak görülüyor.
Yeni tramvay hattının hizmete girmesiyle birlikte, Lüksemburg’un ulaşım altyapısı daha modern ve entegre bir hale gelirken, ülkenin sürdürülebilir ulaşım politikaları da güçlenmiş oldu. Havalimanına hızlı, güvenilir ve ücretsiz bir ulaşım alternatifi sunan bu yenilikçi proje, Lüksemburg’u Avrupa’nın en gelişmiş toplu taşıma sistemlerinden birine sahip ülkelerden biri haline getirme yolunda büyük bir adım olarak görülüyor.
Önümüzdeki dönemde, bu hattın kullanım yoğunluğu ve yolcu memnuniyeti yakından takip edilecek. Ancak şimdiden net bir gerçek var: Lüksemburg, toplu taşımada çıtayı bir kez daha yukarı taşıdı.
Lüksemburg’da havalimanı ve şehir merkezi arasındaki ulaşımda şu ana kadar taksiler en önemli seçeneklerden biri olmuştu. Ancak bugün hizmete giren ve havalimanına kadar uzanan tramvay hattı, bu sektörde düşüş yaratabilir.
Lüksemburg Taksi Federasyonu (Fédération des taxis) Başkanı Paulo Leitao konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
"Kaç müşterimizi kaybedeceğimiz konusunda kesin bir tahminde bulunmak zor, ancak şu bir gerçek ki, ciddi bir kayıp yaşayacağız. Özellikle toplu taşımanın tamamen ücretsiz olduğu bir sistemde, rekabet şartları bizim lehimize olmayabilir."
Leitao, tramvay bağlantısının şehir için büyük bir ulaşım iyileştirmesi olduğunu kabul ederken, bunun taksiciler için ciddi bir tehdit oluşturduğuna da dikkat çekiyor.
Bazı taksi şoförleri ise tramvayın bir rakipten ziyade tamamlayıcı bir unsur olabileceğini düşünüyor. Çünkü taksiler, doğrudan kapıdan kapıya hizmet vermesi, acil durumlar ve gece ulaşımında sunduğu avantajlarla hala bir alternatif oluşturabilir.
Bu konuda tekrar görüş bildiren Paulo Leitao:
"Tramvay hafif yükle seyahat eden, belirli saatlerde hareket eden yolcular için çok iyi bir alternatif. Ancak, büyük bagajı olanlar, gece seyahat edenler veya şehirdeki belirli noktalara ulaşmak isteyenler için taksiler hala çok daha kullanışlı."
Bu açıklamalar, taksicilerin, yeni sistemin onlara tamamen zarar vermeyeceğini, ancak gelir kaybı konusunda önemli bir risk taşıdıklarını ortaya koyuyor.
Lüksemburg’daki taksiciler, yakın zamanda Uber’in piyasaya girişiyle de büyük bir dönüşüme tanıklık etmişti. Uber’in gelişi, bazı taksiciler tarafından bir tehdit değil, aksine sektörün çeşitlenmesi ve modernizasyonu olarak değerlendirilmişti. Ancak tramvay konusunda aynı iyimserlik söz konusu değil.
Leitao bu konuda uyarıyor:
"Özel ve kamu ulaşım modelleri arasındaki dengesizlik, taksi sektöründe ekonomik zorluklara yol açabilir. Toplu taşıma sistemlerinin tamamen ücretsiz olduğu bir ortamda, taksilerin rekabet etmesi gittikçe zorlaşıyor."
Tramvayın havalimanına entegrasyonu, taksi sektörü için önemli bir dönüşüm anlamına geliyor. Ancak tam olarak ne kadar büyük bir etkisinin olacağı henüz kestirilemiyor. Taksi sektörü temsilcileri, bu değişimin dengeli bir taşıma stratejisiyle ele alınması gerektiğini savunuyor.
Federasyon Başkanı Leitao, son olarak şu mesajı veriyor:
"Bu dönüşümün, hem toplu taşımayı güçlendirecek hem de taksilerin şehirdeki yerini koruyacak çözümlerle desteklenmesini umuyoruz. Taksicilik, sadece bir ulaşım alternatifi değil, aynı zamanda şehrin ekonomisinde önemli bir yere sahip."
Şimdi gözler, önümüzdeki haftalarda Findel Havalimanı’na giden tramvay hattının taksi talebine ne kadar etki edeceğine çevrilmiş durumda. Taksi sektörü, bu yeni döneme nasıl adapte olacağı konusunda ciddi kararlar almak zorunda kalabilir. Acaba bu durum, Lüksemburg’daki taksicilik sektörü için gerçekten bir kriz mi, yoksa yeni bir dönüşüm fırsatı mı olacak?
Geçmiş yıllarda, vergi beyannamesi sunma süresi için son tarih 31 Mart olarak belirlenmişti. Ancak son dönemlerde, bu tarih 31 Aralık’a kadar uzatılmıştı. Bu yıl itibariyle, beyannamesini mart ayı sonuna kadar vermek isteyen bireyler, yeni sistem nedeniyle böyle bir imkan bulamayacaklar. Çünkü resmi beyanname formları henüz yayınlanmadı.
Bu gecikmenin temel sebebi, MyGuichet platformunda entegre edilen yeni "önceden doldurulmuş vergi beyannamesi" sistemidir. ACD tarafından yapılan açıklamaya göre, 2025 yılının ilk çeyreğinde, çalışanların maaş ve emeklilik bilgileri işverenler ve emeklilik fonları tarafından otomatik olarak toplanacak ve sisteme yüklenecektir. Bu sistemin amacı, beyanname doldurma sürecini basitleştirmek ve vergi mükelleflerinin manuel olarak doldurması gereken bilgileri azaltmaktır.
3 Mart itibariyle, bu sisteme dahil olan vergi mükellefleri ACD tarafından bilgilendirilecek ve kendilerine bir mektup gönderilecek. Bu sistem, yalnızca maaş ve emeklilik gelirine sahip olan ve asgari vergisel indirimlerin ötesinde herhangi bir ek indirim talebinde bulunmayan bireyleri kapsayacaktır (Modèle 100).
Bu kapsamda yer alan bireyler, 28 Mart’a kadar kendilerine gönderilen mektuba yanıt vererek "önceden doldurulmuş vergi beyannamesini" onaylayabilir veya geleneksel beyanname sunma yöntemini tercih edebilirler.
Vergi beyannamesi sistemine dahil edilmeyen ve bu kapsamda mektup almayan diğer bireyler için, beyanname sunma süreci 7 Nisan’da resmen başlayacak.
Ayrıca, işverenlerin henüz yıllık maaş bildirimlerini yapmamış olmaları halinde de endişe edecek bir durum bulunmuyor. Vergi beyannamesi sunma için nihai tarih 31 Aralık 2025 olarak belirlendi. Dolayısıyla, bireylerin beyannamelerini tamamlayıp sunmaları için yeterli zamanları olacak.
Bu yeni uygulamanın temel hedefi, Lüksemburg’da kamu hizmetlerini dijitalleştirme ve idari süreçleri daha verimli hale getirme planlarının bir parçasıdır. Yeni sistem, vergi beyannamelerinin daha hızlı, kolay ve verimli bir şekilde tamamlanmasını sağlayacak olup, bilgilerin işlenmesinde de daha fazla hassasiyet sunmayı amaçlamaktadır.
Bununla birlikte, geleneksel beyanname sürecini tercih eden bireyler için mevcut sistem devam edecek. Dolayısıyla, manuel olarak beyanname doldurmak isteyen mükellefler, kendi tercih ettikleri yöntemle vergi beyannamelerini sunabileceklerdir.
Bu yeni düzenleme, özellikle ayrılmış veya boşanmış ebeveynlerin çocuklarına birlikte bakmaya devam etmelerini teşvik etmek ve finansal yüklenmelerini hafifletmek amacını taşıyor.
Geçtiğimiz sonbahardan bu yana, Lüksemburg vergi sisteminde, ebeveynlerden sadece birinin 1A vergi dilimine dahil olabilmesi ve diğer ebeveynin ise 1. grup vergi mükellefi olarak kalması gerektiği belirtilmişti. Bu düzende, 1. grup vergi diliminde kalan ebeveyn, her bir çocuk başına 5.400 avroluk bir vergi muafiyetinden yararlanabiliyordu.
Ancak yeni düzenleme ile birlikte, 1A vergi grubuna dahil olmayan ebeveynler için 922,50 avro tutarında ek bir vergi indirimi getirilerek, bu ebeveynlerin mali yüklenmelerinin azaltılması amaçlanıyor.
Bu yeni vergi avantajı, genis kapsamlı bir vergi reformunun ilk adımı olarak değerlendiriliyor. Bakan Roth, 2025 yılı içinde yeni vergi reformu planının meclise sunulacağını belirtti ancak reformun kesinleşmiş bir yasa tasarısına dönüşmediğini de ekledi.
Lüksemburg Parlamentosu Maliye Komisyonu Başkanı Diane Adehm, yeni vergi avantajlarının özellikle yıllık gelirleri 76.000 avronun altında olan aileler için öncelikli olarak uygulanacağını belirtti. Adehm, vergi indiriminin öncelikli olarak düşük gelirli ebeveynleri desteklemeyi hedeflediğini vurgulayarak, ortak velayete sahip ebeveynlerin her yıl 1A ve 1. grup arasında geçiş yapabileceklerini ifade etti.
Ayrıca, iki çocuğu olan ebeveynler, her biri bir çocuğu kendi vergi dosyasında kayıt ettirerek bu avantajdan faydalanabilecekler.
Yeni vergi indirimi uygulamasının kesin başlangıç tarihi henüz belli değil. Ancak Diane Adehm, düzenlemenin 2025 yılı içinde yürülüğe girmesinin hedeflendiğini belirtti. Bununla birlikte, yeni vergi indiriminin geriye dönük olarak 1 Ocak itibariyle uygulanıp uygulanamayacağı konusunda hukuki belirsizliklerin bulunduğu kaydedildi.
Yeşil Parti (Déi Gréng) temsilcisi Sam Tanson, ortak velayet sahibi her iki ebeveynin de 1A vergi grubuna dahil edilmesi yönünde bir teklif sundu. Ancak Maliye Bakanı Gilles Roth, bu teklifin "aşırı büyük bir vergi avantajı" yaratacağı gerekçesiyle reddetti.
Son aşamada teklif askıya alınsa da, Adehm bu yeni indirimin ebeveynler arasında mutlak bir eşitlik sağlamasa da, mevcut sistemden daha adil bir yapıya doğru ilerlediğini belirtti.
Lüksemburg'daki "Çocukların Geleceği Fonu" (Caisse pour l’avenir des enfants) tarafından yapılan açıklamaya göre, halihazırda ülkede yalnızca yüz civarında aile, boşanma sonrasında çocuk yardımlarını iki ebeveyn arasında paylaşmayı tercih ediyor. Çoğu durumda, ebeveynler bu konuyu boşanma anlaşması sürecinde netleştiriyor.
Bu yeni vergi reformu, Lüksemburg’un vergi sisteminde ebeveynlere yönelik destek mekanizmalarını güçlendirme adımlarından biri olarak görülürken, ilerleyen dönemde daha kapsamlı düzenlemelerin yapılıp yapılmayacağı merak konusu. Hükümetin yeni vergi politikalarının, ortak velayet sahibi ebeveynlerin mali durumunu ne kadar iyileştireceği önümüzdeki dönemde yakından takip edilecek.
LSAP, Lüksemburg'da sığınmacıların durumunu daha iyi yönetebilmek adına özel bir komisyon oluşturulmasını talep etti. Parti yetkilileri, mevcut sistemin yetersiz olduğunu ve sığınmacıların hukuki süreçlerinin daha şeffaf hale getirilmesi gerektiğini savunuyor.
LSAP milletvekili Liz Braz, konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:
"Her bireyin kendi durumu hakkında net bir bilgiye sahip olması gerekir. Göçmenlerin geleceği, tek bir bakanın kişisel kararlarına bağlı olmamalı. Hukuki süreçlerin daha sistematik ve anlaşılabilir hale gelmesi şart."
Ancak, Léon Gloden bu talebi reddederek, mevcut sistemin zaten yeterli olduğunu savundu. Ona göre, eski Göç Bakanı Jean Asselborn döneminde oluşturulan mekanizmalar, sığınmacıların ve göçmenlerin durumunu düzgün bir şekilde değerlendirmek için yeterli.
Lüxemburg’un yeni hükümeti, göç politikalarında önemli bir değişikliğe giderek, sığınmacı kabul oranını düşürme kararlılığında. İçişleri Bakanı Léon Gloden, yasal göç yollarının genişletilmesi veya sığınmacılara ek kolaylıklar sağlanması gibi bir planlarının olmadığını açıkladı.
Gloden bu konuda net bir tavır sergileyerek, "Lüksemburg’un göç politikasını daha esnek hale getirmek gibi bir niyetimiz yok. Tam tersine, sığınmacı kabul sürecini daha kontrollü ve katı hale getirmek istiyoruz." dedi.
Hükümet, mevcut göç politikalarının sığınmacıların durumunu yeterince ele aldığını öne sürürken, LSAP ve göçmen hakları savunucuları sivil toplum kuruluşlarıyla daha fazla iş birliği yapılmasını öneriyor. Ancak Gloden, mevcut sürecin yeterli olduğunu belirterek, şu açıklamayı yaptı:
"CLAE, HUT ve ASTI gibi göçmen destek kuruluşlarıyla yakın temas halindeyiz. Yılda 3-4 kez bir araya gelerek vakaları değerlendiriyoruz. Geçen yıl bu sistem sayesinde 100’den fazla kişiye yasal oturma izni verildi."
Ancak LSAP, mevcut yapının yetersiz olduğunu ve daha sistematik bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini savunuyor.
Liz Braz, mevcut göç politikalarının uzun vadede Lüksemburg’un ekonomisine zarar verebileceğini belirtiyor. Birçok göçmenin yıllarca oturma izni beklediğini, çocuklarının burada eğitim aldığını ve ekonomik sisteme entegre olduklarını ancak sonunda sınırdışı edildiklerini vurgulayan Braz, şu görüşleri paylaştı:
"Lüksemburg’un çalışan nüfusu giderek azalıyor. On yıllar içinde daha fazla işgücüne ihtiyacımız olacak. Bu nedenle, göçmenlerin ekonomiye entegre edilmesini sağlamak, sınırdışı edilmelerinden daha mantıklı bir strateji olabilir."
Léon Gloden, LSAP'nin eleştirilerine rağmen hükümetin göç politikasında herhangi bir esneklik göstermeyeceğini kesin bir dille ifade etti. Hükümet, mevcut kuralların değişmeden uygulanacağını ve yeni göç yollarının açılmayacağını vurguluyor.
Lüksemburg’un göç politikalarında ilerleyen dönemlerde herhangi bir değişiklik olup olmayacağı, ekonomik gelişmelere ve uluslararası göç hareketlerine bağlı olarak şekillenecek.