Fransa, 10 Nisan itibarıyla 2025 yılı gelir beyan dönemini başlattı. Ancak bu dönem, özellikle hem Fransa'da hem de Lüksemburg'da gelir elde eden sınır çalışanları için ciddi bir vergi şokunu da beraberinde getirdi. Peki bu ani değişikliğin nedeni ne? Detayları haberimizde inceliyoruz.
2018 yılında Fransa ile Lüksemburg arasında imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının uygulanması, 2020 yılında yürürlüğe girmiş fakat gelen tepkiler üzerine geçici olarak askıya alınmıştı. Dört yıl süren bu erteleme süresinin ardından, binlerce sınır çalışanı bu yıldan itibaren yeniden vergi artışıyla karşı karşıya kalacak. 2024 yılında erteleme tamamen sona erdi ve değişiklikler artık yürürlüğe girdi.
Yeni uygulamada, Lüksemburg’da kazanılan gelirler artık Fransa’da vergiden muaf sayılmayacak. Bunun yerine, Lüksemburg’da ödenen vergiler “vergi kredisi” olarak değerlendirilecek. Bu durum, Lüksemburg geliri olan vatandaşların bu gelirlerini Fransa’daki efektif vergi oranı hesaplamasında dikkate almak zorunda kalmaları anlamına geliyor.
Eskiden sınır çalışanları, Lüksemburg’da ödedikleri vergiyi Fransa’daki vergi matrahından düşebiliyordu. Artık bu imkan ortadan kalktığı için toplam vergilendirilebilir gelir artıyor ve buna bağlı olarak nihai vergi oranı da yükseliyor.
Vergi artışı, yalnızca hem Fransa hem de Lüksemburg'da geliri olan bireyleri kapsıyor. Örneğin:
Lüksemburg’da çalışan, ancak Fransa’da kiraya verdiği bir evi olan kişiler,
Eşlerden birinin Fransa’da diğerinin Lüksemburg’da çalıştığı çiftler,
Lüksemburg’da ikamet eden, ancak Fransa’da taşınmaz geliri olan bireyler.
Öte yandan, yalnızca Lüksemburg’da çalışan ve Fransa’da hiçbir geliri olmayan çiftler veya bekar bireyler bu artıştan muaf olacak.
Bu değişiklikler, 2018 anlaşmasının doğrudan bir sonucu. Anlaşma, çifte vergilendirmeyi önlemeyi ve sınır ötesi uzaktan çalışmanın koşullarını düzenlemeyi amaçlıyordu. Ancak Fransa hükümeti, bu düzenlemelerin hayata geçirilmeden önce etki analizinin yayımlanacağına söz vermişti. Ne var ki, bu analiz hiçbir zaman kamuoyuyla paylaşılmadı.
Teknik olarak bu yeni uygulama çifte vergilendirme olmasa da, birçok sınır çalışanı kendilerini "vergi üstüne vergi" öderken bulduklarını söylüyor. Muhasebe ve mali danışmanlık firması Néofisc’in yöneticisi Séverine Bergé, durumu "örtük bir çifte vergilendirme" olarak tanımlıyor. Sınır çalışanlarının haklarını savunan CDIFL Derneği’nin başkanı Philippe Manenti ise 21 Mart’ta düzenlenen bir protestoda şu açıklamayı yaptı:
“Eğer bu yasa uygulanırsa, sınır çalışanları ezilir.”
Fransız hükümeti ise bu değişikliğin, vergi adaletini sağlamaya yönelik bir adım olduğunu savunuyor. Ekonomi Bakanlığı yetkilileri, yalnızca Fransa’da çalışan vatandaşların, aynı geliri elde etmelerine rağmen sınır çalışanlarından daha fazla vergi ödediğini ve bu farkın artık kapatılması gerektiğini belirtiyor.
Fransa Kamu Hesapları Bakanı Amélie de Montchalin, 8 Nisan Salı günü Ulusal Meclis’te yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Hesaplama yöntemindeki bu değişiklik, diğer yerel gelirlerin vergilendirme oranlarını da etkileyebilir. Bu reformlar, vergi adaletine hizmet etmektedir ve 2018 anlaşması uyarınca 2024 gelirleri için tamamen yürürlüğe girecektir.”
Ancak birçok sınır çalışanı için bu açıklamalar, kaybedilen ciddi bir mali avantajın telafisi olarak görülmüyor. Eğer 2020’deki gibi son dakika bir geri adım atılmazsa, bu vergi reformu tamamen uygulanacak. Sonuç olarak, Fransa’da yaşayanlar için Lüksemburg’da çalışmak artık çok daha az cazip hale gelebilir.
Berg Şatosu’nun (Château de Berg) arazisinde inşa edilmekte olan yeni resmi konut, yakın zamanda Veliaht Prens Guillaume ve ailesine ev sahipliği yapacak. Lüksemburg Başbakanı Luc Frieden, projenin tüm finansmanının büyük dük ailesi tarafından karşılandığını ve devlet bütçesinden hiçbir kaynak kullanılmadığını açıkladı.
Lüksemburg Anayasası’na göre, hüküm süren büyük dük ikametgâhını özgürce seçemez. Yasa, onun Colmar-Berg şehrinde yer alan Berg Şatosu’nda ikamet etmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, Veliaht Prens Guillaume ve ailesinin Ekim 2025’te taşınması planlanan yeni resmi konutun inşası, şatonun arazisinde hızla devam ediyor. Hükümdarlık yetkisinin devri ve Guillaume’un resmen göreve başlaması ise 3 Ekim 2025 Cuma günü gerçekleşecek.
Prens Guillaume, Temmuz 2024’te yayımladığı bir açıklamada, çocuklarını sıcak ve ailevi bir ortamda büyütme isteğini dile getirmişti. Başbakan Frieden de bu doğrultuda yapılan yeni konutun tamamen kraliyet ailesinin kendi kaynaklarıyla finanse edildiğini ve kamu bütçesinden herhangi bir harcama yapılmadığını vurguladı.
Başbakan, anayasal zorunluluklar gereği büyük dükün ikamet yerinin sınırlı olduğunu hatırlatarak, bu projeye sağlanan tek katkının sembolik bir değer taşıyan 1 euro olduğunu belirtti. Frieden, bu nedenle söz konusu yapının bir ayrıcalık ya da kişisel menfaat olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ifade etti.
Projeyi mümkün kılmak için Colmar-Berg Belediyesi, kentsel gelişim planını revize etti. Başbakan Luc Frieden, Sosyalist Parti (LSAP) milletvekili Frantz Fayot’un soru önergesine verdiği yanıtta, bu sürecin tamamen yerel mevzuata uygun şekilde yürütüldüğünü belirtti. Frieden şöyle konuştu:
“Belediyeler sadece yetkili değil, aynı zamanda kendi topraklarının planlama ve gelişiminden tam anlamıyla sorumludur. Bu konuda geniş bir hareket alanına sahiptirler.”
Bu yeni konutun inşası, her ne kadar geleneksel bir monarşik uygulamanın izlerini taşısa da, tamamen şeffaf, yasal ve finansal çerçeveler içinde gerçekleştirilmesiyle kamu yönetiminde hesap verebilirliğin ve sorumluluğun bir örneği olarak öne çıkmaktadır.
Lüksemburg’un ulaşım alanında önemli bir dönüşüm sürecine girdiği bugünlerde, ülke genelinde değilse de belirli bir bölgede dikkat çekici bir yenilik hayata geçirildi. Geçtiğimiz günlerde, üç sürücüsüz araç – yani tamamen otonom – test amacıyla Lenningen bölgesinde trafiğe çıktı.
Lüksemburg Hareketlilik ve Bayındırlık Bakanı Yuriko Backes, otonom araçların bilimsel testleri için ilk resmi izni Pony.ai Europe SARL şirketine verdiğini duyurdu. Söz konusu araçlar, bir yıl boyunca Lenningen belediyesi sınırları içerisinde, insan gözetiminde ve teknik performans, güvenlik ile teknolojik yeterlilik açısından değerlendirilmek üzere kullanılacak.
Projeye, Lüksemburg merkezli Voyages Emile Weber şirketi de ortaklık ediyor. Araçlar, “bilimsel test” ibaresiyle açıkça işaretlenmiş olarak trafiğe çıkıyor. Her bir aracın, tam donanımlı ve eğitimli uzmanlar tarafından sürekli izlenmesi yasal bir zorunluluk.
Yetki belgesi teslim töreninde konuşan Bakan Backes şu ifadeleri kullandı:
“Bu izin, ulaşımın geleceğine doğru önemli bir adımdır. Otonom araç teknolojisi, günlük hayatımızda köklü değişiklikler yaratma potansiyeline sahip. Hükümet olarak Pony.ai gibi öncü şirketleri desteklemek ve ulaşımda güvenliği ile verimliliği artırmak adına bu tür yeniliklerin arkasındayız.”
Otonom araç teknolojisi ulaşımda heyecan verici fırsatlar sunsa da, LCGB sendikası bu gelişmenin iş gücü üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri konusunda ciddi uyarılarda bulundu. Geçtiğimiz Cuma günü yayımlanan bildiride, bu tür yeniliklerin, şoförlük mesleğini tehdit edecek şekilde kullanılmaması gerektiği vurgulandı.
Sendika açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Bu teknolojinin yaygınlaşması, ulaştırma sektöründeki istihdamda ciddi bir azalma yaratabilir. Bu durum, pek çok ailenin ekonomik istikrarını riske atar.”
Ayrıca, olası sosyal ve ekonomik etkiler karşısında hükümet, şirketler ve işçi temsilcileri arasında kapsamlı bir sosyal diyalog başlatılması çağrısı yapıldı.
LCGB, otonom araçların kullanımıyla ilgili açık ve kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturulması gerektiğini belirtti. Bu düzenlemelerin, kullanıcı güvenliği, kaza halinde sorumlulukların belirlenmesi ve yapay zekâ teknolojilerinin etik sınırlarını da içermesi gerektiği savunuldu.
Sendika ayrıca, otomasyona geçişin, mevcut çalışanlara yönelik eğitim ve yeniden beceri kazandırma programlarıyla desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Böylece, işsizlik riski azaltılabilir ve yeni teknolojilerden en verimli şekilde faydalanılabilir.
Otonom araçların Lüksemburg sokaklarında resmen test edilmeye başlaması, ülkeyi ulaşım alanında tarihi bir eşikte konumlandırıyor. Bu gelişme, şehir içi ulaşımın çehresini değiştirebilirken, aynı zamanda geleneksel istihdam yapıları için ciddi bir sınav anlamına geliyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa’dan yapılan tüm ithalatlara %20 oranında vergi uygulama kararının ardından, Lüksemburg’un Başbakanı Luc Frieden ile Dış Ticaret Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Xavier Bettel, bu kararı sert bir dille eleştirdi. Her iki yetkili de alınan bu önlemlerin küresel ekonomi açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu.
Dış Ticaret Bakanı Bettel, kararın irrasyonel olduğunu belirterek, şu açıklamayı yaptı:
“Ticaretin sınırlandırılması neredeyse her zaman çift yönlü bir kayıp senaryosu yaratır. Birçok Amerikalı, Donald Trump’a enflasyonu düşüreceği vaadiyle oy verdi. Ancak alınan bu tür kararlarla enflasyonun düşeceğine inanmak oldukça zor.”
Bettel’e göre, bu tür siyasi yanlış kararların bedelini eninde sonunda hem Avrupa’da hem de ABD’deki tüketiciler ödeyecek.
ABD yönetiminin iş birliğine dayalı yaklaşımdan uzaklaştığını savunan Bettel, şunları ekledi:
“Avrupa Birliği bugüne kadar oldukça yapıcı bir tutum sergiledi ve ABD’ye geri adım atması için fırsat tanıdı. Ancak görünen o ki, Amerikalılar bu fırsatı değerlendirmeye yanaşmadı.”
Bettel, bu politikaların uzun vadeli sonuçlarına da değinerek bazı firmaların üretimlerini Avrupa veya Asya yerine doğrudan ABD’ye kaydırabileceklerini, hatta tam tersinin de mümkün olabileceğini belirtti. Bu durumun ciddi bir kaynak israfına yol açabileceğini vurguladı:
“Sonuçta, üreticiler hangi pazara, nerede ve nasıl yatırım yapmaları gerektiği konusunda büyük bir belirsizlikle karşı karşıya kalacak.”
Avrupa Komisyonu’nun şu anda ABD’ye karşı alınacak misilleme tedbirleri üzerinde çalıştığını belirten Bettel, şöyle konuştu:
“Bu kararın bize ne ölçüde zarar verdiğini belirlememiz ve karşı tarafın hangi zayıf noktalarının hedef alınabileceğini değerlendirmemiz gerekiyor. Ancak dürüst olmak gerekirse, ticaret ilişkilerinin bu noktaya gelmiş olması son derece üzücü. Bu ortam ne küresel ekonomiye ne de piyasa istikrarına hizmet eder.”
Lüksemburg Başbakanı Luc Frieden ise Perşembe günü RTL kanalına verdiği demeçte, ABD’nin yeni ticaret politikasını eleştirdi ve şu ifadeleri kullandı:
“Gümrük tarifeleri her zaman birer engeldir ve bu yüzden çoğu zaman zararlıdır.”
Frieden, Avrupa ülkeleri arasında iş birliğinin ve diyaloğun önemine dikkat çekerek, bir ticaret savaşına girmek yerine diplomatik yollarla çözüm aranması gerektiğini vurguladı. Ayrıca geçtiğimiz hafta sonu Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile konuyu görüştüğünü açıkladı.
Frieden’e göre bu kararın Lüksemburg ekonomisine tam etkisi henüz hesaplanmamış olsa da, Avrupa’nın birlik içinde ve koordineli bir tepki vermesi artık her zamankinden daha önemli.
Avrupa Yarıyıl süreci kapsamında Senningen Şatosu’nda düzenlenen toplantıda, Lüksemburg’un ekonomik yetkilileri ve sosyal ortakları bir araya gelerek ülkenin güncel ekonomik verilerini değerlendirdi. Yapılan analizler, 2025 ve 2026 yılları için Lüksemburg ekonomisinin ılımlı fakat istikrarlı bir büyüme sürecine girdiğine işaret ediyor.
Lüksemburg Maliye Bakanı Gilles Roth, toplantıda yaptığı konuşmada, 2024 yılı itibarıyla ülkenin kamu maliyesinin istikrarlı bir seyir izlediğini belirtti. Bakan Roth, devlet kurumlarının 890 milyon avroya yakın bir bütçe fazlası verdiğini ve bunun ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık %1’ine tekabül ettiğini açıkladı.
Roth, bu olumlu tablonun büyük ölçüde merkezi idarenin başarılı yönetiminden kaynaklandığını ve bütçe açığının 1,5 milyar avrodan 99 milyon avroya gerilediğini vurguladı.
Olumlu bütçe dengesine rağmen, ülkenin kamu borcunun son bir yılda 2,4 milyar avro artarak 22,6 milyar avroya yükseldiği bildirildi. Bakan Roth, bu artışın devlet tahvillerinin ihracından kaynaklandığını ve söz konusu tutarın hâlen Hazine hesaplarında bulunduğunu belirtti:
“Bu para hâlâ hazine hesaplarında tutulmakta olup, gelecekteki kilit projelere kaynak sağlamak amacıyla kullanılacaktır.”
Toplantıya katılan Ekonomi Bakanı Lex Delles de, sürdürülebilir, dirençli ve kapsayıcı bir ekonomi hedefi doğrultusunda ilerlenmesi gerektiğini vurguladı. Delles ve Roth, küresel riskler, enflasyonist baskılar ve jeopolitik gerilimlere dikkat çekerek, ekonomik kalkınmanın sosyal adalet ve uzun vadeli istikrarla desteklenmesi gerektiğini ifade etti.
Bakanlar, devletin önümüzdeki yıllarda üç temel alana yoğun yatırım yapacağını açıkladı:
Savunma
Konut
Enerji
Lüksemburg’daki Avrupa Yarıyıl toplantısı, yavaş ama istikrarlı bir ekonomik toparlanma tablosu çizerken, aynı zamanda kaynak yönetiminde sorumluluk ve hedef odaklı yatırımların devam ettirilmesi gerektiğine işaret etti. Uzmanlara göre, hükümetin bütçe disiplinine ve kaynakların akıllıca kullanımına yönelik yaklaşımı, ülkeyi küresel ekonomik dalgalanmalara karşı daha dirençli kılmayı ve gelecekteki büyümenin temellerini sağlamlaştırmayı amaçlıyor.
Raiffeisen Bankası Lüksemburg Genel Müdürü Laurent Zahles, RTL radyosuna verdiği röportajda 2025 yılı için faiz oranlarında göreli bir istikrar beklendiğini açıkladı. Ancak Zahles, bu oranların yalnızca Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) kararlarından değil, aynı zamanda çeşitli ekonomik faktörler ve piyasa koşullarından etkilendiğini vurguladı.
Zahles’e göre, Avrupa Merkez Bankası yıl sonuna kadar iki ya da üç küçük ölçekli faiz indirimi gerçekleştirebilir. Ancak bu değişikliklerin, tüketici faiz oranlarının genel yönünü belirlemede tek başına belirleyici olmayacağını söyledi:
“Müşterilere uygulanan faiz oranları yalnızca merkez bankasının ana oranlarına değil, her bankanın yeniden finansman stratejisine, piyasa rekabetine ve yatırım ortamına bağlı olarak şekilleniyor.”
Zahles, merkez bankası faiz artışlarının neden kredilere hızlıca yansıtılırken tasarruf hesaplarında daha yavaş uygulandığı sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Finansal kurumlar, bu tür değişikliklerden önce çok sayıda parametreyi analiz etmek zorundadır. Nihai karar, rakiplerin davranışlarına ve sermaye piyasalarının durumuna bağlı olarak veriliyor.”
Ayrıca, merkez bankasının resmi oranları ile değişken faiz oranları arasında doğrudan bir bağ olmadığını, bu oranların daha çok her bankanın finansman politikaları ve iç risk yapısına göre belirlendiğini kaydetti.
Zahles, konut piyasasına dair değerlendirmelerde de bulundu. 2024'ün ikinci çeyreğinden itibaren piyasanın ikiye ayrıldığını belirtti: mevcut konutlara olan ilgi artarken, inşaat halindeki veya ön satıştaki projelere olan talep ise düşmeye devam etti.
Bu durgunluğun faiz oranlarından ziyade artan fiyatlar ve yeni projelere yönelik güven eksikliğinden kaynaklandığını ifade eden Zahles şöyle konuştu:
“Asıl mesele, alıcıların yeni konut projelerine olan güvenini nasıl geri kazanacağımızdır.”
Faiz oranlarının artık 2023 ve 2024 seviyelerinden daha düşük olduğunu ve yeni bir düşüş beklenmediğini vurgulayan Zahles, fiyatların yeniden düzenlenmesinin piyasayı canlandırmak için hâlâ kilit unsur olduğunu söyledi. Müteahhitlere, fiyatları optimize etme konusunda tüm olasılıkları değerlendirmeleri çağrısında bulundu.
Röportajın bir diğer bölümünde, ABD’nin yeni gümrük tarifeleriyle ilgili gelişmelere de değinen Zahles, bu durumun etkilerinin değerlendirilmesinin zor olduğunu ifade etti. Ancak şu ana kadar Raiffeisen Bankası yatırımcılarının paniğe kapılmadığını ve piyasanın ihtiyatlı ama istikrarlı bir seyir izlediğini belirtti.
Zahles, bu kararların nihai etkisinin büyük ölçüde Avrupa’nın vereceği karşılıklar ve uluslararası müzakerelerin gidişatına bağlı olacağını söyledi.
Zahles, banka düzenlemelerinin giderek karmaşıklaşmasının hem bankaları hem de müşterileri zor durumda bıraktığını dile getirdi:
“Müşteriler her gün bizi arıyor ve sürekli değişen belge taleplerinden şikâyet ediyor. Bu süreç yorucu bir hâl aldı.”
Yeni düzenlemeler getirmek yerine, risk bazlı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini savunan Zahles, Avrupa Komisyonu’nun Ursula von der Leyen liderliğinde başlattığı “Omnibus” girişimini umut verici olarak değerlendirdi. Ancak bugüne dek somut bir iyileşmenin yaşanmadığını da sözlerine ekledi.